Zorbalığın ülke selameti için meşru görüldüğü, yolsuzluğun “–aman kim yapmadı ki? “ye bağlandığı, yargının failleri yargılama hakkının iktidarın tekelinde olduğu, kolluk kuvvetlerinin belli bir zümreyi koruyan güven timine döndüğü, ölümün kol gezdiği ama asla sorgulanamadığı, yandaş değilsen karşı taraf veya vatan haini ilan edildiğin, eğitimin ücretsiz olduğunu iddia ettikleri için üniversiteye ödediğin harç dekontuna garip garip baktığın, maaşının artmadığı ama herşeyin zamlandığı , en azından işsiz değilim diye avunduğun ( üniversite mezunu olsan bile ) , inancın ne olursa olsun – aman en iyisi kenarda durayımda bana dokunmayan yılan bin yaşasın dediğin, tüm garipliklerin doğal algılanmaya başlandığı, -acaba hangi ülkeye kaçsam ? diye içten içe düşündüğün, zulme ya da haksızlığa karşı tavır alıp/ üzülürken bile etiketlendiğin, ne sağcıyım ne solcu sadece insanım dediğinde yüzüne garip bakılan bir ülkede yaşarken üç saat uyku ile günü geçirecek olmak işten bile değil.
“Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra”… mutlu oluyor insan.
Ben alırım sırt çantamı yeni bir yer keşfederim. Fotoğraf çeker,gezerim. Rahatlarımda ya ülkem? Benim yalnız , güzel, cennet ama cinnetin eşiğinde ülkem ne yapar? O zamanda Behçet Aysan’ın sözü gelir aklıma “Göğe merdiven kurup, arayacağım yeniden mutlu düşler ülkesini” . Bir gün bulacağız inanıyorum. İnanmak istiyorum. Uyumak istiyorum, bağırmak istiyorum, isyan etmek istiyorum, yürümek istiyorum. İstiyorum işte. İstemek bedelsiz nasıl olsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder