4 Şubat 2014 Salı

Siyah Koyun

Yorulmak, yılmak ile sabır, şükür arasında sıkışıp kalmışım. Sabrı yaşayarak, şükrü azla yetinerek büyüdüğümden doğal olarak öğrenmiş biriyim. Ama insan orta yaşlılığa yaklaştıkça o gençlikteki herşeyi  çar  çabuk bir yere bağlama ve sıradaki gelsin deme durumundan uzaklaşıyor. Bir sürü şeyden şikayet edebiliyorum on saniye içinde ve yarım saniyede –ama halimize şükürler olsun diye kapatıyorum konuyu. Dilde tabi. Yürek ile beyin el ele vermiş sorguluyorlar. Sonuca varamadıklarını yorgun beden ve ruhun ilacı uykuya gitmek için çabaladığımda anlıyorum. Koyun sayamıyorum, siyah koyun geliyor gözümün önüne çitin önünde öylece durup bana bakıyor. Hayal kuramıyorum tam odaklandığım anda bir planım geliyor aklıma detaylara dalıyorum. Sonra o ismi olmayan adam beliriyor. Fonda  “Iamx – Kingdom Of Welcome” çalıyor. Ben merdivenlerden iniyorum o adamın eline tutmuşum sımsıkı. Eteklerim uzun değil engel olmuyor bana. Yalnız ışıklar gözümü aldığından doğal gülemiyorum. En iyisi diyorum o adamın yüzüne bakayım . Bir dönüyorum adamın yüzü yok. Avucumdaki sıcaklık, ışıklar, müzik… Hepsi kayboluyor zihnimden. Başladığım yere geri dönüyorum. Saate bakıyorum şimdi  uyusam toplamda üç saat uyumuş olacağım diyorum. Yastıkla samimiyeti ilerletirken uyuyakalıyorum niyahet. Çalar saatin inadı beni yeniyor ve yorgun beden, bezgin bir ruh ile yeni güne başlıyoruz. Kahve fayda etmiyor ayık kalmaya ama siyasetin diriltici bir tarafı var bu aralar. İki köşe yazısı, bir kaç ana haber başlığı sinirleri zıplattığı için  bir patlama yaşıyor insan.

 Zorbalığın ülke selameti için meşru görüldüğü, yolsuzluğun “–aman kim yapmadı ki? “ye bağlandığı, yargının failleri yargılama hakkının iktidarın tekelinde olduğu, kolluk kuvvetlerinin belli bir zümreyi koruyan güven timine döndüğü, ölümün kol gezdiği ama asla sorgulanamadığı, yandaş değilsen karşı taraf veya vatan haini ilan edildiğin, eğitimin ücretsiz olduğunu iddia ettikleri için üniversiteye ödediğin harç dekontuna garip garip baktığın, maaşının artmadığı ama herşeyin zamlandığı , en azından işsiz değilim diye avunduğun ( üniversite mezunu olsan bile ) , inancın ne olursa olsun – aman en iyisi kenarda durayımda bana dokunmayan yılan bin yaşasın dediğin, tüm garipliklerin doğal algılanmaya başlandığı,  -acaba hangi ülkeye kaçsam ? diye içten içe düşündüğün, zulme ya da haksızlığa karşı tavır alıp/ üzülürken bile etiketlendiğin,  ne sağcıyım ne solcu  sadece insanım dediğinde yüzüne garip bakılan bir ülkede yaşarken üç saat uyku ile günü geçirecek olmak işten bile değil. 


 Yinede bir Orhan Veli şiiri gelince hatra ;
“Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra”… mutlu oluyor insan.


 Ben alırım sırt çantamı yeni bir yer keşfederim. Fotoğraf çeker,gezerim. Rahatlarımda ya ülkem? Benim yalnız , güzel, cennet ama cinnetin eşiğinde ülkem ne yapar? O zamanda Behçet Aysan’ın sözü gelir aklıma  “Göğe merdiven kurup, arayacağım yeniden mutlu düşler ülkesini” . Bir gün bulacağız inanıyorum. İnanmak istiyorum. Uyumak istiyorum, bağırmak istiyorum, isyan etmek istiyorum, yürümek istiyorum. İstiyorum işte. İstemek bedelsiz nasıl olsa.