13 Eylül 2011 Salı

ELLERİMLE YAŞIYORUM


Çocukluğum köyde geçti benim. Karanlığın, tek katlı, eski evimizin duvarına vurduğu karamsarlık beni boğardı. Umutsuzluğum doruk noktasına ulaştığında, dört tarafı dereyle çevrili yüksek tepeye sığınırdım. Yuvarlan- mamak için ellerimi dikenli otlara teslim ederdim. Bu teslim edişle zirveye varışım, ellerimin sızısını unuttururdu bana. Sonra dereye iner, çakıl taşları toplardım.Taşları birbirine vurur, çıkan sesin mutluluğu işaret etmesini dilerdim çocukça. Eve doğru yol alırken tüm kanıtları yok ederdim. Annemin tatlı serzenişlerine bile tahammülüm yoktu. Bir tek ellerimin kiri kalırdı kanıt olarak. Annemin o şefkat dolu gözleriyle gözlerim; kısa, kalın, beyaz ve sert elleriyle de ellerim buluşurdu. Şimdi bayramlarda öptüğüm o ellerdeki çizgilerin mazide kalan anısıyla hüzünleniyorum.

Yaşamım elime kalemi alıp çizdiğimin dışında, anlam veremediğim kuytulara sığınarak devam ediyordu. Zorlu lise yıllarından sonra rahat bir nefes alamadan yeni bir yarışa giriyordum: Evet, üniversite. Benim planladığım, umduğum kadar kolay değildi hayat. Başarmak da inanmakla doğru orantılı değildi. Düşünüyordum, keşke bir sanatkar olabilseydim, diyordum. Sanatımı ellerimle yarattığım eserlerde görselerdi. Yazılı sınavlar yerine, sergilerim, teşhir salonlarım olsaydı. Belki ressam, heykeltıraş ya da marangoz olmalıydım. Aklımın, düşüncelerimin, bilgimin elimle kağıda dökülemeyişine içerliyordum.

Ben beceriksiz bir bahçıvanım. Çiçek ya da bir bitkiyi dikmek için boşluğu seçen biri. Kendi ellerimle diktiğim çiçeği göremiyorum. Boşlukta dolanıyor. Oysa kökleri, dalları, güçlü gövdesi olmalı. Evet, boşlukta çiçek dikiyorum. Benim ekinim olmak isteyen binlerce bitki var belki. Belki ruhum beceriksiz, belki de ellerim, bir çiftçinin kızı olmama rağmen.

Sen elimi yakan ateşin yıllarca gitmeyecek izisin. Yüreğime el yordamıyla bıraktığın iz asla gitmeyecek. Acı da çektirmez ama baktıkça için acır. İçtim yüzsüzleştim, sustum sakinleştim. Yüreğimin karşısında esirdi ellerim. Sana şiirler, mektuplar yazdı. Elini acemice de olsa ben tuttum. Puslu bir Afyon sabahında otobüsün ardından salladığım eldeki aşkımı kaybettim. Yüreğim hâlâ benimleydi, kanıyordu, susuyordu. İçerilerde bir yer sana ağlıyordu. Artık puslu sokaklardan eve varma vaktiydi. Ellerimi kaçırdım gözlerimden. Yüreğim bunca acıya, sevişe rağmen veda etmezken, ellerim son kez kalkmıştı... Şimdi anlıyorum, vedaları yürekler değil, eller yaşarmış.

Ağabeyim bir yılı aşkın süredir hastaydı, kanserdi. Son ziyaretimde sadece ellerine dokunduğumda varlığımı hissetmişti. O sabah kahvaltı edemedim. Ağzıma koyduğum lokmalar boğazıma diziliyordu, çay beni boğuyordu. Sigarayı titreyen ellerimle ağzıma götüremedim. Elim ne sırtıma ne de bana yetiyordu. Bir şey beni ağabeyime doğru itiyordu. Trene nasıl bindim, nasıl indim, anımsamıyorum. Evimizin önünde minibüsten indiğim anda ağabeyim adımı sayıklamış. Geldi, demiş. Eline dokunmamıştım oysa. Yüreği bilmişti beni bu kez. Yanına sokulmaya çalıştım. Sokulacak bir yanı kalmadığını unutmuştum. Ellerine sarıldım, ellerini öptüm. Ellerim terledi, gözlerim nemlendi. Arka odaya çekildim. Nereden bilirdim ki son kez ağabeyim diye ellerini seveceğimi? Şimdi bu ellerle yaşamaya çalışıyorum. Arada kokluyorum, arada uzak tutuyorum gözlerimden. Ben ellerimi seviyorum ağabeyim diye, çocukluğum diye, beceriksizliğim diye, başarılarım diye, sevdam diye...

1 yorum:

  1. Kesinlikle mükemmel bi yazı, harika bi üslup, gerçekten de bir yazar olmalıymışsın.

    BeraArslan

    YanıtlaSil